“Elinizdeki bu sayıyı hazırlamaya başladığımızda Suruç’taki katliam henüz olmamıştı ve bu olayla birlikte karanlık bir olaylar dizisi başlamamıştı. Göz açıp kapayana kadar, olmasını hayal bile edemediğimiz, kabusvari hadiseler yaşandı. İnsan bazı şeylerin olamayacağını, kadınların, erkeklerin ve çocukların bu kadar kolay öldürülemeyeceğini düşünüyor, buna inanmak istiyor ama yanı başımızda, Irak’ta ve Suriye’de hemen her gün yaşanan vahşet dolu sahneler dibimize kadar geldi. Acılara yeni acılar eklendi. Elbette bütün bunlar üzerine düşünmeye, yazmaya, konuşmaya devam edeceğiz, devam etmeliyiz ama öte yandan bütün bu yaşananlarda adlandırılması, üzerine konuşulması, tahlil edilmesi çok zor taraflar var. Çünkü sıradan insanlar ölüyor. Bunun acısı bir tarafta, diğer tarafta ise bu tür olayların bir daha yaşanmaması için neler yapabileceğimizi düşünme zorunluluğu duruyor. Yüz yıl önceki olaylar da herhâlde böyle olmuştu; insanlar önce buna ihtimal bile vermediler, belki aşırı ihtiyatlı ve öngörülü olanlar gelmekte olanları sezdi. Ama insanların çoğu hadiselerin boyutu karşısında şaşkına dönmüş, inanamamış olmalı yaşananlara. Yüz yıl önce Ermenilerin başına gelenlerden, Ermeni Soykırımı’ndan söz ediyorum….”