Mizahın iki doğal eşlikçisi, kahkaha ve gülümseme arasındaki fark salt niceliksel değildir; yani kahkahada daha çok olan, gülümsemede daha az değildir. Bu iki duygu boşalım biçimi nitelikte uyuşmazlar. Kahkaha sürükler, -gülen / güldür(t)en- özneyi, –gülünennesnesiyle birleştirir. Bu birleşme tek taraflıdır: Nesnenin tanımla(n)masını, özne yapmaktadır; özne nesneyi hiç’leyerek, onu işgal eder. Kahkaha patlayıcı, bazen ürkütücüdür; karşı çıkmayı tehdit eden / sindiren bir şişinmeyi taşır. Dünya öznenin kahkahasıyla, özneyle dolar. Zıtlar içiçe geçer; ancak oluşan bütünlük, narsisistik bir hep’liktir / tek’liktir; ayrışma, dolayısıyla da ne özne, ne de nesnesi için bilinçli bir farkındalık içermez. Sonrasında kahkahanın getirdiği şaşkınlığın bir farkındalığa zemin hazırlaması elbette ki mümkündür. Ancak kahkahanın gürültüsü çoğunlukla ayrışmış zihnin sakin sesini örter. Dolayısıyla mizah, pek o kadar da masum değil. Her şeyden önce doğrudan değil, dolaylı / sinsice bir gösterme ve kapalı bir yorumu taşıyor. Ortada yanlış / aykırı bir şeyler var; ama yanlışın taşıyıcısı değil referans alınan, yanlışı gördüğü zannındaki muzip ‘meczup’. Başkasının yaşam alanına tecavüz söz konusu; onu kendince açıklamak, öteki’ni ‘kendi-içinde-ve-kendi-başına-varlık’ kategorisinden çıkartmak da var mizahta; özellikle de en ilkel mizah formu addedilen ‘alaycı mizah’ta. Devamını oku…
Prof. Dr. M. Bilgin SAYDAM