aPsi tarafından yazılmış tüm yazılar

Suret 3

Bu sayıda güncel psikanalitik tartışmalarda önemli bir yer teşkil eden ilişkisel psikanaliz konusunda kapsamlı değerlendirmeleri içeren bir dizi yazı bulacaksınız. Suret Dergisi olarak psikanalizin hemen her alanındaki gelişmeleri ele almak amacında olduğumuz için bu sayıda belirli bir konuya, İlişkisel psikanalize,odaklanmaya karar verdik. Elinizdeki dergide yer alan yazılar Boğaziçi Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora Programı’nda Güler O. Fişek’in gözetiminde yürütülen ve ortaya çıkan tartışmaların sonucudur. Bu tartışma süreci psikanalizin dönüşümünden, analist analizan ilişkisinin farklılaşmasına, terapötik tekniğin içeriğinden analistin konumuna, post-modernizmden feminizme pek çok alanı kapsamaktadır. Ayrıca nörobilimsel bulguların analitik süreç üzerindeki etkileri ve bu iki disiplinin karşılaşmasının olası sonuçları ele alınmaktadır. Dergideki yazılar ilişkisel psikanalizi ele alırken bu yeni yaklaşıma karşı eleştirel olmayı ihmal etmemektedir. Psikanalizin yüz yılı aşkın sürelik birikiminin şu ya da bu yönde yoluna devam etmesi, ancak bu klinik ve kuramsal birikimin içinden mümkün olabilir. Bu sayıyı oluştururken amacımız halihazırdaki mevcut durumun bir bilançosunu çıkarırken güncel psikanalitik tartışmaları okurun gözleri önüne sermektir. Detaylı bilgi için tıklayınız…

Suret 1

SURET Çıkarken… Suret – Psiko Kültürel Analiz Dergisi ile psikanaliz ve diğer disiplinler arasındaki eksik bir halkayı tamamlama niyetindeyiz. Suret dergisinin amacı psikanalizi diğer disiplinlerle (felsefe, sosyoloji, sanat, edebiyat, antropoloji, feminizm, film eleştirisi, eleştirel kuram, nörobilim, queer kuram vb.) birlikte okuyarak yeni bir alan açmaktır. Derginin uzun soluklu ve yüksek nitelikli olması ise bir diğer amacımız. Derginin yayın kurulunda Yavuz Erten, Bülent Somay, Saffet Murat Tura, Hakan Kızıltan, Bilgin Saydam, Işıl Ertüzün ve Hakan Gürvit gibi kendi alanlarında çok değerli katkıları olan kişiler yer almaktadır. Danışma kurulunda ise Ali Akay, İskender Savaşır, Murat Paker ve Orhan Koçak gibi yine önemli çalışmaları olan kişiler bulunmaktadır. Derginin ilk sayısının dosya konusu Marilyn Monroe, keyifle okumanız dileğiyle. Detaylı bilgi için tıklayınız…

Suret 2 (Psiko Kültür Analiz)

SURET Çıkarken… Suret – Psiko Kültürel Analiz Dergisi ile psikanaliz ve diğer disiplinler arasındaki eksik bir halkayı tamamlama niyetindeyiz. Suret dergisinin amacı psikanalizi diğer disiplinlerle (felsefe, sosyoloji, sanat, edebiyat, antropoloji, feminizm, film eleştirisi, eleştirel kuram, nörobilim, queer kuram vb.) birlikte okuyarak yeni bir alan açmaktır. Derginin uzun soluklu ve yüksek nitelikli olması ise bir diğer amacımız. Derginin yayın kurulunda Yavuz Erten, Bülent Somay, Saffet Murat Tura, Hakan Kızıltan, Bilgin Saydam, Işıl Ertüzün ve Hakan Gürvit gibi kendi alanlarında çok değerli katkıları olan kişiler yer almaktadır. Danışma kurulunda ise Ali Akay, İskender Savaşır, Murat Paker ve Orhan Koçak gibi yine önemli çalışmaları olan kişiler bulunmaktadır. Derginin ilk sayısının dosya konusu Marilyn Monroe, keyifle okumanız dileğiyle. Detaylı bilgi için tıklayınız…

Karanlık Odadaki Suretler

Kamera kelimesi Latince “camera obscura”dan (karanlık oda) köken alır. Bu karanlık odanın çağrışımları, bizi sinema salonunun bir karanlık oda oluşuna götürür. Zihnin de bilinçdışı katmanlarıyla bir karanlığı vardır.

Ruhsallık kendini sinemanın karanlık odasında bulduğu zaman, iç perdesindeki imgeler sinema salonunun perdesindekilerle alış verişe girer. Psikanalistler ve yönetmenler karanlık odadaki suretlerle konuşabilen alacakaranlık figürlerdir.

Yavuz Erten bu kitabında karanlık odalardaki öyküleri çeşitli açılardan ele alarak okuyucuyu insanlığın temsili dünyasında dolaştırıyor. Bu gezinti okuyucuya özne oluş ve öznellik; aşk, ilişki ve oyun; yalnızlık, birliktelik ve ikizlik; cinsellik ve savaş; kurgu, düş ve düşlem kavramlarının üzerine tekrar düşündürten bir yol katettiriyor.

Şeyh ve Arzu

Metis Ötekini Dinlemek dizisinin editörü, Günümüzde Psikoterapi ve Freud’dan Lacan’a Psikanaliz kitaplarının yazarı psikiyatr Saffet Murat Tura’nın bu kitabı, “Bu dünyada esas şaşırtıcı olan varlıktır” sözüyle açılıyor ve “Şeyh ve Ayna”, “Bir Ses Gelseydi Eğer”, “Doğmak ve Ölmek”, “Deli Dumrul ve Dünyeviliğin Ötesi”, “Türk ve Müslüman Olmak”, “Solaris” ve “Üçüncü Sır” yazılarını kapsıyor. Kitabı hakkında şöyle diyor yazar:

Şeyh ve Arzu dünyevilik ve uhrevilik, gündeliklik ve aşkınlık, inanç ve vicdan, tanrısallık ve ölüm gibi psikanalizi olduğu kadar dinsel düşünceyi de yakından ilgilendiren sorunlar hakkındaki yazılardan oluşuyor. Bu yazıları bir araya getirmemdeki amaç, insanı belli bir kültürel oyun içinde sorunsallaştırma, ona bu oyunun gündelikliğinin dışından, belli bir mesafeden bakabilme isteğidir. Bu yüzden buradaki kavrama çabası kültürel kimlik sorunlarından varoluşsal çatışmalara, oradan da varlığın mahiyeti sorusuna doğru evriliyor. Bu kitap eğer günümüz insanı gibi gündelikliğe teslim olmuş bir okurda evren karşısındaki çocuksu hayranlığı yeniden uyandırabilmişse vazifesini yerine getirmiş sayılmalıdır.” Kitap hakkında detaylı bilgi için tıklayınız…

Madde ve Mana (Rasyonalitenin Kökeni)

İnsan sıradan maddi cisimlerlerle karşılaştırıldığında ilk bakışta maddeye indirgenemez görünür. Çünkü bir yandan mana yaratma, diğer yandan öznel deneyim gibi özelliklere sahiptir. Bu da insanın doğa bilimi çerçevesinde ele alınamaz olduğunu düşünmemize yol açar. Öteden beri felsefenin en temel problemleri de buradan kaynaklanmıştır. Beden-zihin, ruh-madde, özne-nesne, idealizm-materyalizm tartışmalarının merkezinde bu temel problem vardır. Peki, “ne” olduğumuza ilişkin bu temel problem hem klasik metafiziğin perspektifini hem de çağdaş zihin felsefesinin tartışmalarını tek bir sorunsal çerçevesinde birleştirerek nasıl ele alınabilir?

Madde ve Mana‘da bu tartışmayı üstleniyor Saffet Murat Tura. Bir yandan modern zihin felsefesinin beyin-anlam ve beyin-bilinç gibi problemlere önerdiği çözümleri sorguluyor, diğer yandan da Descartes’tan bu yana klasik metafiziğe hâkim olan etkileşimci ikilik probleminin ardındaki fenomenolojik yanılsamayı gösteriyor. Mananın maddi bir özellik olarak nasıl tanımlanabileceğini, doğadaki rasyonalitenin kökenlerinin ne olduğunu, toplumsal-dilsel anlamın doğadaki yeri ve dilsel hermeneutiğin natüralist hermeneutikle bağlantısı gibi sorunları çözüme kavuşturmak üzere diyalektik materyalist bir anlam teorisi, beden-zihin ikiliğini aşmaya yönelen bir Marksist metafizik geliştiriyor. Diyalektik materyalist doğa felsefesinin burada savunulan özgün sunumunun, içinde yaşadığımız çağın fizik ve biyoloji bilgileriyle çelişmeyen metafizik ufku olduğu tezini ileri sürüyor.

Klasik sistem felsefelerine artık ihtiyaç kalmadığı yolundaki yaygın kanaate karşı güçlü bir itiraz niteliğindeki bu çığır açıcı kitap, tam da böyle bir sistem kurma yönünde atılmış bir adım olarak okunmalı. Kitap hakkında detaylı bilgi için tıklayınız…

Histerik Bilinç

Daha çok psikiyatr olarak tanıdığımız Tura’nın bir doğa olayı olarak insan bilincinin nasıl mümkün olduğu sorusunu, bilinçdışının gizemlerinden daha heyecan verici bulduğunu görüyoruz bu kitabında. Bilinç araştırmaları alanına Türkçeden yapılan son derece özgün bir katkı olan Histerik Bilinç‘in temel sorusu şu: Hepimiz atomlardan oluşmuş maddi cisimler olduğumuz halde neden bir iç dünyamız, iç yaşantılarımız, bir “fenomenal bilincimiz” var? Neden “içi karanlık” biyolojik otomatlar değiliz? Buna bağlı olarak başka sorular geliyor: Duygular, düşünceler, hatta algılar gibi bilinç fenomenleri beynin fiziko-kimyasal esaslara dayalı nöral faaliyetlerini etkiliyor olabilir mi? Bilinç fiziksel etkiler yaratır mı? Yani bilinç, maddenin nasıl bir organizasyonundan kaynaklanır? “Özgür irade” diye bir şey var mı?

Bu sorulara nihai cevaplar bulmak yerine, onları bilimsel olarak düşünüp tartışılabilir sorunsallara dönüştürmeyi amaçlayan kitapta, histerinin bilincin gizemine giden yolun anahtarı olabileceği sezgisinden yola çıkılıyor. Tura, çeşitli vaka hikâyeleriyle örneklenen histeriden hareketle şu sorunun izi sürüyor: “Beyin fenomenal bir yaşantısı olmadan da bir anlamda örtük olarak görebiliyor ve bir yanıt davranışı oluşturabiliyorsa, biyolojik işlevsellik açısından fenomenal bilince ne gerek var?”

Psikiyatriden fizyolojiye, nörolojiden kuantum fiziğine uzanan geniş bir alanda düşünme cesaretini gösteren bu “deneysel felsefe” kitabındaki tecessüs ve heyecanın okurlarına da bulaşacağını düşünüyoruz.  Kitap hakkında detaylı bilgi için tıklayınız…

Uroboros

Bu sembolün kökeni Gnostik’lere kadar gider. Bir yuvarlak bü tünlük ve devamlılık oluşturacak biçimde kendi kuyruğunu ısıran ejderha ya da yılan şeklinde resimlenir. Yaşamın ve zamanın sürekliliğini temsil eder. I.Ö. 2. yüzyıla ait Codex Marcianus’ta ‘herşey olan birlik’olarak tanımlanır. Yerin ve göğün, doğanın ve tinin henüz ayrışmadığı, bilinç öncesi döneme ait, herşeyin için de yüzdüğü; hem boğucu hem doğurgan olan kaotik bütünlüktür. DEVAMI…

Su

Bilinçsiz’i/Bilinçdışı’nı da kapsayacak şekilde, ‘su’yun dişilözelliği ve annenin temel sıfatlarını taşıması, birincil süreç düşünce sinin çok bilinen bir anlatım şeklidir. Yaşam sudan çıkar; bu saptama bilinçdışı sembolizm için olduğu kadar, bireyoluş ve soyoluş için de geçerlidir. İnsanın da çıktığı yer, Miletoslu bilge Thales’in (İ.Ö. 640546) her şeyin özü olarak kabul ettiği, “bütün varlıkları doğuran” su dur. Hemen bütün yaratılış mitleri, evreni ve yaşamı suda başlatır. DEVAMI…

Sayı

Üç, iki’nin aşılması, yeni bir öğenin eklenmesidir. İki ise her açı dan, bir’in, tek olanın bölünmesiyle  ortaya  çıkan  bir  kutupluluğun sembolüdür.  Bu  kutuplar  iyi kötü/kadın-erkek/yaşam ölüm karşıtlıklarım içerebilir….

İki’ye eklenen üçüncü öğe ile ilk iki öğeden farklı bir oluşuma geçilir. İkili zıtlıklar arasındaki çelişki ve çatışma çözülmüş olur. ‘Tez’ ve ‘antitez’ arasındaki gerilimden bir ‘sentez’ üretilmiştir. Üç, “önceki ikiliği geçersiz kılmayan fakat daha çok onu alt eden bir bütünleşmeye” götürür (Schimmel 1997). Üç, ikiye yeni bir öğenin eklenmesi, bir doğumdur; anne baba  ikilisinden  çıkan  çocuktur. DEVAMI…